Bu kitabı anlatmaya nasıl başlasam bilemedim. Goethe'den okuduğum ilk eser ama son olmayacak. Henüz 25 yaşında iken, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkarak yazdığı bir kitap. Werther'in hayali arkadaşı Wilhelm'e yazdığı sayısız mektup içermekte. Edebiyat dünyasını bir hayli etkilemiş ve yazıldığı dönemi de hazin sonu nedeniyle etkilemiş, hatta gençleri de peşinden sürüklemiş. Napoleon'un dahi bu kitabı yanında taşıdığı söylenir.
Dünyanın beğenisini kazanmış bu kitap hakkında benim söylecek pek bir şeyim yok. Okurken o mutsuz, karamsar ve içine kapanık ruh halinin beni de etkilediğini söylemeliyim ama. Ah aşk! Sen nelere kadirsin?
Kitabı okurken de çoğu yeri not düşmem gerekti, kitap resmen altın cümlelerle dolu...
Kitaptan Notlar ;
Sevgili dostum, insan yüreği ne anlaşılmaz! *
Eğer buradaki insanların nasıl olduğu merak ediyorsan, sana şunu söylemem gerekiyor: Her yerdeki gibiler! İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu, yaşayabilmek için günlerinin büyük bit bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak artakalan zaman onları o kadar kaygılandırır ki, ondan kurtulmak için denemedik şey bırakmazlar. Ey insanın alınyazısı!
Her şeye rağmen, anlaşılmamak, bizim gibilerin yazgısı.
En çok korkmuş olanlardan biri de bendim, ama diğerlerine cesaret vermek için korkusuzgörünmeye çalıştığım için sonunda kendim de cesaret buldum. *
O gün bugündür güneş, ay ve yıldızları kendş düzenine bıraktım, ne gündüz ne gece kaldı benim için; bütün dünya çevremde yitip gidiyor. ***
Biz insanlar güzel günlerin bu denli az ve kötü günlerin bu denli çok olmasından
yakınıyoruz. Tanrı'nın her gün bağışladığı sevinçlerin tadını çıkarabilmek için her zaman açık bir yüreğimiz olsaydı kötülüklere dayanabilme gücünü de bulurduk. ***
Birbirimizi mutlu edemememiz yetmiyormuş gibi, yüreğimizin bize zaman zaman bağışladığı sevinci de birbirimizden de esirgememiz mi gerekiyor?
Fosforlu taşların da güneşe bırakıldıklarında ışınları topladığı ve geceleri bir süre ışıdıkları söylenir. Delikanlı da benim için tıpkı öyleydi.
Sonuçta dünyanın bütünt işleri aşağılıktır; başkalarının sözüyle, hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi
olmazsızın, para, şan, şeref, ya da bilmem ne uğruna didinen biri her zaman bir budaladır.
...Oysa her şeyin kaynağı yürektir: tüm gücün, tüm mutluluğun, tüm kederin. Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir - ama yüreğimdir yalnızca bana ait olan. ***
Lotte, duyduklarım binlerce yıllık bir zaman geçse bile silinmez yüreğimden! Öyle hissediyorum ki, seni böylesi bir ateşle seven kimseden nefret edemezsin. *
Ne mutlu bana; senin uğruns ölüyorum, senin uğruna vazgeçiyorum kendimden.
Geçenlerde resim sanatıyla ilgili olarak yazdıklarım kesinlikle edebiyat için de
geçerli; önemli olan kusursuz olanı görebilmek ve onu dile getirmeye cesaret
etmek; bu az sayıdaki sözcük, çok şey ifade
ediyor. Bugün öyle bir sahne gördüm ki, onu olduğu gibi yazmak, dünyanın en güzel idilini yaratmak olurdu; ama neye yarar edebiyat, sahneler, idiller? Doğada meydana gelen bir olayı içimizde duyumsayabilmek için illa incelik mi taslamak gerek?
Kurtulman mümkün değil, bahtsız! Görüyorum ki mümkün değil kurtulmamız.
Yazıyı, anlamak için defalarca okuyup kafa yorduğum şu iki sayfayla kapatmak istiyorum:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder